Boşanma Davası

Boşanma Davası, Türk Medeni Kanunu’na göre evli olan çiftlerin medeni durumlarını değiştirmek için açılan dava türüdür. Buna göre boşanmak isteyen çiftler, anlaşmalı ve anlaşmasız (çekişmeli) olarak boşanma davası açarak boşanabilmektedir. İzmir Boşanma Avukatı olarak bu makalede sadece çekişmeli boşanma davalarını incelemeye çalıştık. Anlaşmalı Boşanma Davası için diğer makalelerimizi okuyabilirsiniz.
 

Boşanma Davası Açma Sebepleri



Türk Medeni Kanunu’nun 161. ve devamı maddelerinde düzenlenen Boşanma, niteliği itibariyle sebebe bağlı olarak talep edilebilmektedir. Kanunda yazan boşanma sebeplerinden herhangi birini sağlamayan kişilerin boşanma davası açabilmeleri mümkün değildir. Zaman zaman müvekkillerimiz, herhangi bir boşanma sebebi olmadan sadece anlaşamama ya da “artık sevginin kalmaması” gibi sebepler ile boşanma talebini iletmelerine rağmen ne kadar acımasızca gözükse devene yazık ki sadece kanuni şartlar dahilinde boşanma davası açılabilmektedir. Boşanma sebepleri özel ve genel olmak üzere ikiye ayrılır. Öncelikle özel boşanma sebeplerini inceleyelim.
 

1. Zina (Aldatma)



Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen zina (aldatma) boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilmek için:

Eşlerden birinin zina etmesi (aldatması)

Zinayı (aldatmayı) öğrenen eşin 6 ay içinde dava açması gerekmektedir. Dava açma hakkı 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacaktır.

Türk Medeni Kanunu Mad. 161:“Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”

Zina boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açmak isteyen eş, mutlaka inandırıcı ve kesin delilleri elinde bulundurmalıdır. Yaklaşık, şüpheli, doğruluğu kanıtlanamayan, kanaate yönelik iddialar, zina olgusunu kanıtlamaya yeterli olmayacaktır.

Zina (aldatma) sebebine dayalı boşanma davası ikame edildikten sonra hakim önce özel boşanma sebebi olarak zina olgusunu araştırmaya gidecektir. Şiddetli geçimsizlik, evlilik birliğinin temelinden sarsılması gibi olgular, ikincil değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Zina kanıtlanamadığı takdirde hakim somut durumun muhteviyatına göre genel boşanma sebeplerine dayalı olarak boşanma kararı verebilecektir.

Zina (aldatma) boşanma sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasında davacı taraf, iddiasını her türlü delil ile kanıtlayabilecektir. Tanık beyanları, telefon görüşmeleri ile mesajlaşmalar, e-posta yazışmaları, whatsapp yazışmaları, sosyal medya paylaşımları, fotoğraf, video, otel rezervasyonları, kredi kartı ekstresi gibi her türlü delil bu davada kullanılabilecektir.

Zina (aldatma) olgusunun kanıtlanması için elde edilen delillerin mutlaka ve sadece zinayı ispat amacıyla kullanılması ve bu amaçla elde edilmesi gereklidir. Sistematik ve planlı şekilde bir eşin diğerinin yaşamını sürekli olarak kontrol altında tutmak amacıyla kayıt tutması, ses ya da görüntü kaydetmesi ve sonucunda aldatma fiilinden başka delillere ulaşması halinde özel hayatın gizliliği ihlal edilmiş olacaktır. Bu yönde delil toplamak isteyen eş, diğer eşin özel hayatının gizliliğini ihlal etmeden sadece aldatmayı kanıtlamak için elde ettiği deliller ile mahkemeye başvurabilecektir.
 

2. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış



Türk Medeni Kanunu Madde 162:“Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.“
 

A. Hayata kast



Hayata kast nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için bir eşin diğer eşi öldürmeye yönelik fiillerde bulunması gereklidir. Bu boşanma sebebinin temelinde aslında ceza hukukuna da konu olan “kasten öldürmeye teşebbüs” suçunun maddi unsurları yatmaktadır.

Bir eşin diğerini öldürmeye yönelik icrai hareketlere girişmesi şarttır. Eşin diğerini yaralamaya yönelik hareketleri sebebiyle bu boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açılamaz. Yine bu boşanma sebebinin maddi unsurlarından biri de bir eşin mutlaka kasten öldürmeye teşebbüs etmesidir. Kişi taksirle, istemeden bu icrai hareketlerin doğumuna sebep olmuşsa yine bu boşanma sebebine dayalı olarak dava açılamayacaktır.

Hayata kast nedeniyle boşanma davası açabilmek için kişinin fiziki bütünlüğünde bir zarar doğması gerekmez. Zira burada aranan temel unsur, eşin diğerinin hayatına kast etmesidir. Diğer eş burnu dahi kanamadan bu icrai faaliyetlerden kurtulmuş olabilir. Bu halde de boşanma sebebi oluşmuş kabul edilecektir.
 

B. Pek kötü davranış



Pek kötü davranış, bir eşin diğerine yönelik olarak sistematik ya da ani gelişip gelişmemesi önemsenmeksizin giriştiği, kişinin ruhsal ya da bedensel bütünlüğünü etkileyen davranış olarak tanımlanabilir. Bir eşin diğerine yönelik olarak eve kilitleme, telefonuna el koyma, aç ya da susuz bırakma gibi davranışları, pek kötü davranış olarak nitelendirilmektedir.
 

C. Onur kırıcı davranış



Onur, şeref ve haysiyet gibi kavramlar, kişinin bedensel ya da ruhsal bütünlüğünden farklı olarak düşünülemez. Buna göre kişinin onuru, şeref veya haysiyetine yönelik davranışlar da somut olayın durum ve koşullarına göre boşanma sebebi oluşturabilecektir. Eşin sürekli olarak zekasıyla dalga geçilmesi, işe yaramadığının ya da çocuk veremediğinin belirtilmesi gibi hareketler, onur kırıcı davranış olarak nitelendirilmektedir.
 

3. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme



Türk Medeni Kanunu Madde 163:“Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.“
 

A. Suç işleme



Bu boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilmek için iki temel unsur gereklidir:

Eşin küçük düşürücü, yüz kızartıcı bir suç işlemesi

Eşin işlediği bu suç nedeniyle ortak hayatın ve evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi

Suç işleyen eşin bu suçu diğer eşe karşı işlemesi gerekmez. Dış dünyada herhangi bir kişiye ya da kuruma karşı işlenen suçlar da boşanma sebebini oluşturabilmektedir. Yine eşin yalnızca “küçük düşürücü / yüz kızartıcı suçlar” işlemesi halinde boşanma sebebi doğmaktadır. Bu tür suçlardan olmayan suçlar sebebiyle boşanma davası açılamamaktadır.

Yüz kızartıcı suçlar Ceza Kanunu’nda tanımlanmakla beraber Türk Medeni Kanunu’nda tanımlanmamıştır. Burada toplumsal infial yaratan, toplumun genel itibariyle yüz kızartıcı olarak kabul ettiği suçların bu kategoride değerlendirilmesi kanaatindeyiz. Bunlar özetle;

Cinsel suçlar

Uyuşturucu suçları

Zimmet

Rüşvet

İrtikap

Dolandırıcılık suçları olarak belirtilebilir.

Suç işleme nedeniyle boşanma davası açabilmek için herhangi bir süreye ihtiyaç yoktur. Buna ilişkin kanaatini ve ortak hayatın çekilmezliğini öne süren eş, her zaman bu davayı açabilir.
 

B. Haysiyetsiz hayat sürme



Haysiyetsiz hayat sürme boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilmek için iki unsur söz konusudur:

Eşlerden birinin toplumun “haysiyetsiz olarak nitelediği ve genel kanı olarak haysiyetsiz olarak nitelenen” davranışları ifa etmesi

Bu davranışlar sebebiyle ortak hayatın çekilmez hale gelmesi

Bu hallede eşlerden biri, diğerine yönelik olarak boşanma davası açabilecektir. Haysiyetsiz hayat sürme özel bir boşanma sebebidir. Bu şartı hakim öncelikle inceleyecektir. Kişinin alkol ya da sigara bağımlısı olması, kumarbaz olması, uyuşturucu bağımlısı olması gibi nedenler genel olarak haysiyetsiz hayat sürmeye karine teşkil eder. Önemle vurgulamak gerekir ki haysiyetsiz hayat sürmeye örnek gösterilen hal ve hareketler, devamlı nitelikte olmalı ve bu hareketler nedeniyle evlilik birliği devam edilemez hale gelmiş olmalıdır. Tek seferlik gelişen, ani nitelikli hareketler, haysiyetsiz hayat sürme olarak adlandırılamaz.
 

4. Terk



Evlilik kurumu, niteliği itibariyle iki kişinin ortak hayat kurması ve hayatın tüm zorluklarına beraber katlanmasıdır. Bu minvalde eşler sıkıntılara beraber katlanırken evliliğin sorumluluklarını da beraber yüklenmektedir. İstenildiği zaman sorumluluktan kaçınılabilen ve yükümlülüklerin askıda bırakılması halinde evlilikten değil arkadaşlıktan ya da çıkar birliğinden bahsedilecektir.

Terk, bir eşin evlilik birliğinin sorumluluklarından ya da yükümlülüklerinden kaçınmak amacıyla ortak konutu (aile konutu) terk etmesi ve haklı neden sunmaksızın ortak yaşama dönmemesidir.

Türk Medeni Kanunu Madde 164:“Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”

Terk, özel bir boşanma sebebidir. Kanuni şartları oluştuğu ve kanıtlandığı takdirde hakim tarafından başka şartlar incelenmeksizin boşanma kararı verilebilecektir. En önemli şartları:

Eşlerden birinin ortak yaşamı terk etmesi

Terkin haklı nedene dayanmaması

Terk fiilinin en az altı ay sürmesi

Terk edilen eşin yaptığı ihtarın sonuçsuz kalması
 

5. Akıl hastalığı



Akıl hastalığı, genel hukuk normlarına göre “Temyiz Kudreti” yani “Ayırt Etme Gücü” olarak adlandırılmaktadır. Buna göre her hastalık akıl hastalığı olmadığı gibi her akıl hastalığı da evliliğinin devamını sekteye uğratır nitelikte olmayacaktır. Dolayısıyla burada akıl hastalığı sebebiyle evliliğin devam edemediğini iddia edebilmek için;

Akıl hastalığının mevcut olması

Akıl hastalığı nedeniyle evlilik birliğinin devamının imkansız olması şartları birlikte aranacaktır.

Türk Medeni Kanunu Madde 165:“Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.“

Hangi hastalıkların akıl hastalığı olarak adlandırıldığı kanunda açık şekilde sayılmamıştır. Buna şizofreni, paranoya, alzheimer gibi temyiz kudretini etkileyen temel hastalıkları örnek vermek yanlış olmayacaktır. Ayrıca akıl hastalığının tek başına mevcut olması da yetmez; bu hastalığın evlilik birliğini çekilmez kılması da gereklidir.
 

6. Evlilik birliğinin sarsılması



Evlilik birliğinin sarsılması, temel anlamda genel bir boşanma sebebidir. Her somut olaya her duruma göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken, her evli çift için ve dolayısıyla her boşanma sebebi için farklı sebepler ve sonuçları olan bir boşanma sebebidir. Dolayısıyla bu boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilmek için eşlerin kendi aralarında bir kusur araştırmasına gitmek ve buna bağlı olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması sonucunu çıkarabilmek gereklidir.

Türk Medeni Kanunu Madde 166:“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. “
 

Boşanma Davası Nasıl Açılır?


 

1. Anlaşmalı Boşanma Davası Açma



Halk arasında “Tek Celsede Boşanma” olarak da adlandırılan bu boşanma davası, eşlerin anlaşma yoluyla evliliklerini sonlandırmalarına verilen addır. Buna ilişkin daha önceki makalelerimizde gerekli şartları belirtmiştik. Kısaca açıklamak gerekirse eşlerin en az bir yıl evli kalmaları koşuluyla ortak bir anlaşma protokolünün mahkemeye sunulması ve mahkeme huzurunda bu protokolü tekrar etmeleri halinde hakim boşanmaya karar verebilmektedir. Bu davayı açabilmek için eşlerin hazırladıkları Anlaşma Protokolünü Dava dilekçesi ile yetkili ve görevli mahkemeye ibraz etmeleri gerekmektedir.
 

2. Çekişmeli Boşanma Davası Açma



Yukarıda yazılan genel ve özel boşanma nedenine dayalı olarak açılan her türlü boşanma davası, çekişmeli boşanma davası olarak adlandırılır. Buna göre bu şartlardan biri ya da birkaçını sağlayan eş, yetkili ve görevli mahkemeye sunacağı dava dilekçesi ile davayı açmış olacaktır.
 

Boşanma Davası Masrafı


 

1. Boşanma Davası Ücretleri



İzmir Boşanma Davası, genel olarak maktu harca tabi davadır. Fakat Boşanma Davası ile birlikte Maddi – Manevi Tazminat talepleri ile nafaka talepleri de sunulabilmektedir. 2021 yılı için Boşanma Davası Mahkeme Masrafları, genel olarak 500 ile 750 TL arasında değişmektedir. Bu rakamın değişmesine ya da artmasına sebep olana parametre, mahkemelerin gider avansı olarak talep ettikleri ücretlerin değişkenlik göstermesinden ileri gelmektedir.
 

2. Boşanma Avukatı Ücreti



Boşanma davası avukat ücreti bu tür davalarda en çok merak edilen konulardan bir tanesidir. Şunu belirtmek gerekir ki avukatlar her dava için asgari tutarların altında düşmemek kaydıyla ücreti serbestçe belirleme yetkisine haizdir. Boşanma Davası Avukatı İzmir Barosu’nun yayınladığı tavsiye nitelikli ücret tarifesine göre ya da bundan daha fazla bir ücret belirleyebilirken ve Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı ücret tarifesine göre belirlenene ücretin altında bir ücret istememek zorundadır.

İzmir Barosu’nun belirlediği TAVSİYE NİTELİKLİ ücret tarifesine göre İzmir Boşanma Avukatı:

Anlaşmalı Boşanma için 9.264,00 TL

Çekişmeli Boşanma için 11.976,00 TL

Çekişmeli Boşanma ve maddi, manevi tazminat istemli davalar için 11.976,00 TL den az olmamak üzere dava değerinin % 15’i olmak üzere talep edebilecektir.

Önemle belirtmek gerekir ki bu ücretler tavsiye niteliklidir. Türkiye Barolar Birliği’nin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nde belirlediği miktar Aile Mahkemeleri için 4.080,00-TL’dir. Avukatlar 4.080,00-TL’den aşağı düşmemek kaydıyla her türlü ücreti talep edebilecektir. Bu karşılıklı uzlaşı ve anlaşma ile mümkün olacaktır.
 

Boşanma Davası İçin Gerekli Evraklar



Boşanma Davası için gerekli olan evraklar, her dava türü ve sebebi için farklı olacaktır. Temel olarak hangi sebebe dayalı olursa olsun nüfus kayıt örneği, avukatla takip ediliyorsa vekaletname dava açılışı için gerekli olan evraklardandır.
 

Boşanma Davası Hangi Mahkemede Açılır?


 

1. Boşanma Davasında Yetkili Mahkeme



Boşanma davası nerede açılır? sorusu en çok sorulan sorulardandır. Bu konu TMK madde 168’de düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanunu Madde 168:“Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.“

Buradaki yerlerden herhangi birinde dava açılabilir.
 

2. Boşanma Davasında Görevli Mahkeme



Boşanma davalarında görevli mahkeme Aile Mahkemesi’dir. Aile Mahkemesi’nin bulunmadığı yerlerde bu görevi Asliye Hukuk Mahkemeleri Aile Mahkemesi Sıfatıyla yerine getirir.
 

Boşanma Davası’nda Çocuğun Velayeti



Evlilik birliği süresince çocuğun velayeti anne ve baba tarafından ortak şekilde yürütülür. Fakat kanuna göre anne ve babanın velayet konusunda ihtilafa düşmesi durumunda babanın oyunun muteber kılınacağı belirtilmiştir. Boşanma davalarında ise velayet özel bir önemdedir. Hakim somut olayın ve davanın durumu ile çocuğun durumunu ayrı ayrı değerlendirerek velayetin taraflardan hangisine bırakılacağına karar verecektir.
 

1. 0 – 3 yaş arası çocukların velayeti



Bu yaş grubundaki çocukların anne şefkati ile bakımına, babadan kat be kat daha muhtaç olduğu genel kanı olarak kabul görmektedir. Zira çocuğun henüz anne sütünden kesilmemesi, annesine ihtiyaç duyması sabittir. Annenin maddi durumu, sosyal statüsü, imkanları ikincil hatta üçüncül önemlidir. Yargıtay da çeşitli kararlarında çok istisnai durumlar olmadıkça (çocuğun hayatına kast vd.) velayetin anneye bırakılmasını öngörmektedir.
 

2. 3-7 yaş arası çocukların velayeti



Bu yaş grubundaki çocukların görece daha fazla hayatı tanıdığı bir gerçekse de anne ile baba arasındaki farkı ya da tercih zorunluluğunu anlayamadığı vakidir. İlk durumdaki gibi kesin bir karine olmadıkça ve çocuğun sağlık durumu ile annenin sağlık durumu arasında bir sorun olması durumunda çocuğun velayetinin babaya verilmesi söz konusu olabilecektir. Bunun dışında çocuğun , belirttiğimiz durumlar söz konusu olmadıkça 0 – 3 yaş arası bakımını üstlenen ve anne şefkatini gösteren anne ile kalması esastır.
 

3. 7-12 yaş arası çocukların velayeti



Bu yaş grubundaki çocukların artık hayatı tanıdığı, okul ve aile yaşamını ayırt edebildiği kabul edilmektedir. Çocuk artık bakıma muhtaç olmakla birlikte düşünme ve ayırt etme kabiliyetini kazanmıştır. Hayatının ileriki safhalarında kazanabileceği birikim, imkan ve eğitimler birincil planda olacaktır. Bu nedenle taraflardan birinin sunabileceği maddi imkanlar önem kazanmaktadır. Hakim çocuğun üstün menfaati ilkesi gereği çocuğun hayatını etkileyecek ileri imkanları sunan tarafa velayeti bırakabilecektir.
 

4. 12 yaş üstü çocukların velayeti



Bu yaş grubundaki çocukların özgür iradeleri ile seçim yapabilecekleri ve bu seçimlerin objektif olması durumunda çocuğun isteklerine göre velayet kararı verilmesi, mahkemeler nazarında genel kanıdır. Zira çocuğun menfaati kendi istekleri ile çelişemez.
 

Boşanma Davası Çocuğun Tanıklığı



Boşanma davalarında kural olarak bilgisi ya da görgüsü olan herkes tanık olarak dinlenebilir. Tanıklık, özel ehliyet şartı içermeyen bir delil türüdür. Buna göre kişinin akıl sağlığının yerinde olup olmaması, yaşı, mesleki ya da toplumsal durumu ikincil önemdedir. Önemli olan, tanıklık yapan kişinin boşanma davası ile ilgili birli ve belgeleri, dosya ile uyumlu şekilde doğrulayabilmesi ve mahkemede çelişkiden uzak bir kanaat oluşturabilmesidir.

Bu kapsamda çocuklar da mahkemede tanık olarak dinlenebilir. Fakat 8 yaşından büyük çocukların tanık olarak dinlenmesi esastır. Zira 8 yaşından küçük çocukların şahitliklerinde anne ve babanın etkili olabileceği ve gerçeğe aykırı beyanda bulunulabileceği ihtimal dahilindedir. Yine 8 yaşından büyük çocukların beyanları, pedagog eşliğinde alındığı müddetçe geçerli olabilecektir.
 

Boşanmada Mal Kaçırma



Eşle arasında evlilik ancak mahkeme kararı ile ya da ölüm ile bitebilir. Dolayısıyla herhangi bir mahkeme kararı verilene kadar eşlerin yasal mal rejimi ile bağlı olduğu kabul edilir. Yasal mal rejimi, 2002 sonrası evlilikler için “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi”dir.

Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:

Çalışmasının karşılığı olan edinimler

Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler

Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar

Kişisel mallarının gelirleri

Edinilmiş malların yerine geçen değerler.

Eşler arasındaki evlilik mahkeme kararı ile sona erdiği gibi eşler arasındaki mal rejimi de mahkeme kararı ile; yani boşanma kararı ile sona erecektir. Dolayısıyla boşanma kararı verilene kadar eşlerin edinilmiş mallara katılma rejimi ile bağlı olduğu, bu süre içinde yapmış oldukları tasarruflardan bu hükümler çerçevesinde sorumlu oldukları sabittir.

Türk Medeni Kanunu Madde 229:“Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir:

1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar

2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.

Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.”
 

Maddi ve Manevi Tazminat



Eşler arasında devam eden çekişmeli boşanma davası süresince daha fazla kusurlu olan eş, daha az kusurlu olan eşe tazminat ödemekle yükümlüdür. Burada kusur incelemesi her dava için ayrı ayrı yapılacak olup her türlü delil ile kanıtlanabilecektir.

Özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan boşanma davalarında özel boşanma sebebi kanıtlandığı takdirde davacı eş, davalı eşten tazminat alacağına hak kazanacaktır. Burada akıl hastalığı istisnadır. Genel boşanma sebebi ile açılan boşanma davalarında ise kusur oranının fazlalığı ya da azlığı üzerinden bir yargılama yapılır.

Maddi tazminat talebinde bulunabilmek için boşanma nedeniyle uğranılan maddi zararlar ya da boşanmaya neden olan boşanma sebebinin yarattığı maddi tahribat etkilidir. Manevi tazminat talebinde ise esas olan kişide yaratılan duygusal yıkımdır. Hakim burada hakkaniyete, tarafların ekonomik durumuna ve somut olayın şartlarına göre karar verecektir.
 

Boşanmalarda Nafaka



Boşanma Davası Avukatı ararken ilk sorunlar konulardan biri de nafaka konusudur. Zira nafaka, boşanma davalarında çok önemli bir yer kaplamaktadır. Nafaka esas olarak boşanma davası süresince ve boşanma davası sonrasında eşlerden birinin diğerine ve/veya müşterek çocuklara yönelik olarak yaptığı yardımdır. Buna ilişkin değerlendirme hakim tarafından tarafların sosyo- ekonomik durumları ve boşanma sebebiyle maddi durumlarında fakirleşme ya da yoksullaşma olup olmama olgusuna göre değişkenlik göstermektedir.
 

Boşanma Davası Dilekçesi



İZMİR AİLE MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ'NE

DAVACI :Hüseyin................TCK No: .........

Adres

VEKİLİ :Av. Berkay ŞAYİR

(Adres Antettedir)

DAVALI :Fatma..............TCK No: ..............

Adres

KONU :Şiddetli geçimsizlik sebebiyle evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma, müşterek çocuğun velayeti ile manevi tazminat kararı verilmesi istemidir.

AÇIKLAMALAR :

Taraflar 2008 yılında evlenmiş olup bu evlilikten11yaşındaAhmet ...adında müşterek erkek çocukları bulunmaktadır.

Müvekkil evliliğinin ilk yılında davalının annesi ve babasının psikolojik baskısı altında evliliğini sürdürmeye zorlanmış; bu durum davalının ısrarlı tutumu ile devam ettirilmiştir. Davalının annesi ve babası, müvekkilin çalıştığı işyerine hayli uzak olmasına rağmen Urla'da ev kurmasına zorlamışlar; bu bakımdan müvekkil üzerinde baskı kurmuşlardır. Bunun sebebi davalının annesi ve babasının müvekkilin evliliğinin ilk yıllarında Urla'da ikamet etmesidir. Davalının annesi ve babası deyim yerindeyse davalının dizlerinin dibinde olmasını, en ufak sorunda dahi müvekkilin evliliğine müdahale edebilmeyi arzu etmişlerdir. Bu sebeple evlilik birliğinin daha baştan bozulmasını istemeyen müvekkil buna boyun eğmek zorunda kalmış ve davalı ile birlikte Urla’ya taşınmışlardır.

Müvekkil, davalının ve davalının annesi ile babasının baskısı ile Urla'ya taşındıktan sonra müvekkilin üzerindeki psikolojik baskı artmış; davalının annesi ve babası müvekkilin evinden çıkmaz olmuştur. İşten eve gelince sürekli olarak davalının annesi ve babasını evinde gören ve onları ağırlamak zorunda kalan müvekkilin özel hayatı kalmamıştır. Bu durumdan rahatsız olan müvekkil, durumu davalıya bildirdiğinde ise davalı annesi ve babasına birşey diyemeyeceğini, bu duruma boyun eğmekten başka bir çareleri olmadığını müvekkile iletmiştir. Fakat aslında bu fiili durumun mimarı davalıdır. Zira evlilik birliği süresi içinde davalının annesi ve babası, müvekkilden daha öncelikli öneme sahip olup müvekkil bir anlamda dışlanmış ve geri plana atılarak önemsizleştirilmiştir.

Zamanla maddi durumu iyileşen müvekkil, başlarını sokacak bir evde oturup kira derdinden kurtulmak gayesiyle ev almak istediğinde davalının babası bu sürece dahil olarak müvekkil üzerinde baskı kurmuş ve alınacak evin mutlaka Urla'da olması gerektiğini, aksi takdirde izin vermeyeceklerini belirtmişlerdir. Davalının babasının bu tutumunun altında yatan sebep müvekkil ve davalı arasındaki evliliğe daha fazla müdahale edip gerektiğinde manipülasyon yaratabilme isteğidir. Zira davalı da babası ile bir olup alınacak evin mutlaka Urla'da olması gerektiğini müvekkile iletmiş ve müvekkil üzerindeki psikolojik baskı artarak devam etmiştir. Evlilik birliğini devam ettirme gayesindeki müvekkil bu baskıya da boyun eğerek Urla'dan ev alma konusunda davalı ve babasının isteklerine cevaz vermek zorunda kalmıştır.

Ev alma süreci içinde davalının babasının devlet memuru olması sebebiyle ev kredisi çekmesi daha kolay olduğu için müvekkil, alınacak evin davalının babası adına çekilen kredi ile alınmasına onay vermek zorunda bırakılmıştır. Çekilen kredi uyarınca kredi taksitlerini her ay müvekkil davalının babasına vermiştir. Kredi çekilip ev alındıktan sonra ve kredi borcu bitene kadar tapu kaydı davalının babası üzerinde olduğu için davalının babasının davalı ile bir olup müvekkil üzerinde kurduğu tahakküm artmış, davalı, davalının annesi ve babası, müvekkile "yabancı bir birey" muamelesinde bulunmayı hak görmeye başlamıştır. Zira müvekkil davalının babasının çektiği kredi ile alınan evde yaşamak ve onların her isteklerine boyun eğmek zorundadır.

Evlilik birliğinin kurulmasından birkaç yıl sonra dünyaya gelen müşterek çocukları ise evlilik birliklerinin temelinden sarsılmasında üst düzey bir rol oynamıştır. Müvekkil ile davalı aynı hastanede çalışmasından dolayı müşterek çocuklarının bakımını davalının annesi ve babası üstlenmiştir. Müvekkil defaatle çocuğun biraz büyüyene kadar annesi tarafından bakılabileceğini, bu konuda kendisinin de elinden geldiği ölçüde yardımda bulunacağını, çocuk büyüdükten sonra da kreş ve anaokulunda eğitimine devam edebileceğini belirtmişse de davalı buna yanaşmamış; bu konuda iyi niyetli bir yaklaşım göstermeksizin müvekkilin fikirlerini geri plana iterek davalının annesinin kendi evlerine taşınacağını ve müşterek çocuğa onun bakacağını adeta dikte etmiştir. Hali hazırda davalının babası tarafından müvekkil adına çekilen kredi ile alınan evde yaşamak zorunda bırakılan müvekkil , müşterek çocuklarına da "iyi niyet perdesi" altında davalının annesinin bakması neticesinde tekrar tahakküm altına alınmış ve evlilik müvekkil için dayanılmaz bir hal almıştır. Zira artık müvekkil sadece davalı ile değil bir anlamda davalının annesi ve babası ile de evli gibidir. Bu durumdan davalı rahatsız olmak bir yana dursun; adeta desteklercesine annesi ve babasını evliliğine dahil ederek müvekkil önemsiz bir figür rolüne büründürülmüştür.

Müşterek çocuğun bakımını üstlendiği gerekçesiyle müvekkilin evinde kalan davalının annesi bu süreçle birlikte sadece müvekkilin evliliğine değil aynı zamanda müvekkilin özel yaşantısına da karışmıştır. Müvekkil iyi bir birey ve iyi bir aile babası olmasının yanında iyi bir eştir. Bununla beraber evden işe işten eve giden biridir. İşe gittiği , işten eve geldiği saat bellidir. Zaten davalı ile aynı hastanede çalışmasından dolayı bunun haricinde davranması da mümkün değildir. Fakat günlük hayatta bireylerin evlilikleri dışında da arkadaşları ile sosyalleşmesi son derece normaldir. Bazı günler işten çıktıktan sonra iş arkadaşları ile vakit geçirmek isteyen müvekkile ise hem davalı hem de davalının annesi hesap sormaya kalmış, sürekli olarak evde kendilerinin yanında yaşaması gerektiğini, iş arkadaşları ile vakit geçirmesini istemediklerini kati suretle ifade etmişlerdir. Davalının böyle bir hezeyanda bulunma hakkı bulunmamakla birlikte davalının annesinin bu tür tavırlar içine girip müvekkile hesap sorabilme cüretini davalıdan aldığı açıktır.

Bu aşamadan sonra müvekkilin evliliğini devam ettirmesindeki tek sebep müşterek çocukları olmuştur. Müvekkilin evine adeta kamp kuran ve müvekkili çeşitli sebeplerle baskı altına alan davalının annesi, müvekkilin hayatına, müvekkilin isteklerine kolaylıkla karışabilmektedir. Davalı ise annesi ile babasının evliliklerine karışmalarından rahatsız olmamakta adeta mutlu olmaktadır. Zira müvekkile ile davalı arasında müşterek çocukları olduktan sonra karı - koca ilişkisi kalmamıştır. Zaten müvekkile bir eş olarak vazifelerini yerine getirmek konusunda oldukça isteksiz olan davalı , hayatı müvekkil açısından çekilmez hale getirmek konusunda da oldukça isteklidir.

Davalının evlilik anlayışı, yemek yemek, barınmak, çocuk büyütmek olarak basit bir sıralamaya sahiptir. Fakat müvekkilin evlilikten anladığı karşılıklı saygı ve sevgi ile bir hayat kurmak, kendileri dışındaki kişilerin en yakın akrabaları olsa dahi evliliklerine müdahale etmemeleri, kendi gelecekleri hakkında kendilerinin karar vermeleridir. Davalı ile müvekkil arasındaki bu uyum problemi bir aşamadan sonra hayat anlayışlarının farklılaşmasına ve evli bir eşten öte birbirine katlanan iki birey olarak ayrışmalarına yol açmıştır. Bu sürecin sorumlusu, sürekli olarak müvekkili dışlayan ve bir eş olarak sahiplenmeyen davalıdır.

Müvekkil, bir eş ve baba olarak üzerine düşen tüm vazife ve sorumlulukları yerine getirmiş ancak buna rağmen davalının olumsuz davranışları devam etmiştir. Davalı ev içinde meydana gelen en küçük sorunları bile büyütüp tartışma ortamı çıkarmıştır. Bir aşamadan sonra "babasının parasını yemekle" suçlanan müvekkil, müşterek çocuğunun büyümesi ile birlikte ayrılma konusunda kararını vermiştir. Zira evlilikleri bir daha düzelemeyecek şekilde temelden sarsılmış ve bir daha onarılması mümkün bulunmamaktadır. Boşanma kararı verilmesi, zaten ölü doğan bu evlilikten en az hasarla kurtulmayı isteyen müvekkil açısından en insani karar olacaktır.

Davalı evliliği boyunca çocuğuyla da ilgilenmemiştir. Çocuğun bakımını tek yanlı bir kararla annesine emanet eden davalı çocuk bakımından bihaberdir. Sürekli olarak dedesi ve anneannesinin baskısı ve müdahaleleri ile büyüyen çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişme ihtimali bulunmamaktadır. Bu yüzden çocuğun velayetinin de müvekkile verilmesinde yarar vardır.

HUKUKİ NEDENLER :TMK ve ilgili yasa hükümleri

DELİLLER :

1-) Nüfus kayıt örneği,

2-) Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılması,

3-) Tanık beyanları (Tanıklar evlilik birliği süresince davalının müvekkile yönelik tutumu, davalının ailesinin evliliklerine müdahalesi vd. Konularda tanıklık yapacaktır. )

4-) İlgili evin kredi ile alınmasına yönelik tapu kayıtları ( İlgili bilgiler bildirildiğinde celbi talep olunur)

5-) İlgili evin kredi ile alınmasına yönelik banka kayıtları ( İlgili bilgiler bildirildiğinde celib talep olunur )

6-) Yasal her türlü delil

SONUÇ VE İSTEM :Açıklamalar bölümünde arz ve izah olunan nedenlerle;

1)Müvekkilin evlilik birliğini devam ettirme yönünde herhangi bir ihtimalin kalmadığı anlaşılacağından Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Tarafların BOŞANMALARINA;

2)Müşterek çocuk Ahmet ........’ın VELAYETİNİN MÜVEKKİLE VERİLMESİNE,

3)Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya YÜKLETİLMESİNE KARAR VERİLMESİNİ saygılarımla arz ve talep ederim. 13.08.2020

Davacı Vekili

Av. Berkay ŞAYİR

EK-1:Onanmış vekaletname örneği
 

Sıkça Sorulan Sorular


 

1. Eşlerden Birinin Boşanmak İstememesi



Bu durumda açılacak olan boşanma davası Çekişmeli Boşanma Davası olacaktır. Yukarıda saydığımız özel ya da genel boşanma sebeplerinin varlığı kanıtlanacak ve boşanma kararı talep edilecektir. Hakim özel ya da genel boşanma sebeplerinden hangisinin uygulanabileceğine somut davanın koşullarına göre karar verecektir.
 

2.Boşanma Davasında Üçüncü Şahsın Telefon Dökümleri(HTS Kayıtları)



Boşanma davası sürecinde özellikle zina (aldatma) olgusunun kanıtlanmaya çalışıldığı davalarda bir eşin başka kişi ya da kişilerle sürekli olarak telefon görüşmesi yapması, mesajlaşması gibi hareketleri, ispatlandığı takdirde delil olarak kabul edilebilir. Bu kapsamda eşin üçüncü kişilerle konuşma trafikleri, görüşme sıklığı mahkemelerce operatörlerden istenebilmektedir. Fakat mahkemeler sadece davanın taraflarına ait olan görüşme trafiklerini isteyebilmektedir. Dolayısıyla davaya taraf olmayan şahısların telefon ve mesaj kayıtları hiçbir şekilde istenememektedir. Bu durum, yalnızca aldattığı iddia edilen eşin üçüncü kişilerle konuşmalarına yansıyorsa delil olarak kabul edilebilip mahkemece istenebilir.
 

3. Boşanma Davası E-devlette Görünür Mü?



Boşanma davası, Aile Mahkemesi’ne dava dilekçesi ve ekleri sunulduktan sonra E-devlette görünüp takip edilebilir.
 

4.Boşanma Davasında Davayı İlk Açan Eşin Avantajı



Boşanma davası kural olarak bir davacısı ve bir davalısı olan davalardır. Fakat kendisine dava açılan eşin dava sebeplerini kabul etmeyip karşı dava açma hakkı vardır. Eş, bu hakkını dava dilekçesi kendisine tebliğ edildikten sonra 14 günlük cevap süresi içinde kullanmalıdır. Dolayısıyla burada aynı mahkemede eşlerin birbirlerine karşı açtığı iki davadan söz edilecektir. Bu durumda da ilk davayı açan eşin avantajından bahsetmek mümkün olmayacaktır.
 

5. Boşanma Davasından Vazgeçme



Boşanma davasından karar verilinceye kadar feragat etme /vazgeçme mümkündür. Bu halde vazgeçen / feragat eden eş, dava açılmasına sebebiyet verdiği için o zamana kadar yapılan masraflara katlanmak mecburiyetindedir. Eğer karşı taraf yani davalı eşi avukatla temsil ediliyorsa onun vekalet ücretini de ödemekle yükümlü olacaktır.
 

6. Boşanma Kararından Sonra Kimlik Değiştirme



Boşanma davasının kesinleşmesinden sonra aynı gün içinde Nüfus Müdürlüğü’ne başvurulup kimlik değiştirilmesi mümkündür. Mahkemeler genelde kesinleşme ile birlikte boşanma kararına ilişkin medeni hal değişikliğini Nüfus Müdürlüklerine aynı gün bildirmektedir. Fakat hak kaybı olmaması için dosyanın evveliyatının mahkeme kaleminden takip edilmesi faydalı olacaktır.
 

7. Duruşmaya Katılma Zorunluluğu



Çekişmeli boşanma davalarında duruşmaya katılma zorunluluğu yoktur. Kişiler açmış oldukları davayı avukatları aracılığı ile takip edip hiçbir duruşmaya katılmadan davayı sürdürebilir. Fakat anlaşmalı boşanma davasında her iki eşin aynı anda mahkeme hakiminin karşısına çıkması gerekir. Sadece avukatlar tarafından anlaşmalı boşanma beyanı mahkeme hakimine iletilemez.
 

8. Boşandıktan sonra çocuk için nafaka davası açılabilir mi?



Boşanma davası sırasında müşterek çocuk için talep edilmeyen iştirak nafakası boşanma davası sonrasında talep edilebilir. Burada esas olan müşterek çocuğun ihtiyaçları ve tarafların boşanmış olsa bile müşterek çocukların bakımlarını üstlenme zorunluluklarıdır.
 

9. Boşanma davası bittikten sonra ne zaman evlenebilir?



Erkekler, boşanma davasının kesinleşmesinden sonra hemen evlenebilir. Kadınlar içinse kanunda belirlenen iddet müddetinin dolması gerekmektedir.

Türk Medeni Kanunu Madde 132: “Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün geçmedikçe evlenemez.

Doğurmakla süre biter.

Kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri hâllerinde mahkeme bu süreyi kaldırır.”
 

10. Boşanma davası ne kadar sürer?



Anlaşmalı boşanma davaları ortalama 1 hafta ile 1 aylık süre içinde sonuçlanabilmektedir. Çekişmeli boşanma davaları ise delil yoğunluk ve kusur araştırmasına göre 1,5 yıl ile 3 yıl arasında sürebilmektedir. Buna istinaf ya da temyiz süreleri dahil değildir.
 

11.Boşanma Davası Devam Ederken Sadakat Yükümlülüğü



Eşlerin evlilik birliği süresince birbirlerine karşı sadakat yükümlülükleri olduğu gibi boşanma davası kesinleşene kadar da sadakat yükümlülükleri devam eder. Zira boşanma davası mevcut olsa da ortada halen geçerli bir evlilik vardır. Dolayısıyla nişanlanma, sözlenme gibi davranışlar, boşanma davası açıldıktan sonra fakat kesinleşmeden önce ifa edilse bile bunu yapan eş için kusur doğurur.
 

12.Boşanma Davası Devam Ederken Eşin Ölmesi



Kural olarak evlilik ya mahkeme kararı ile ya da ölüm ile sonlanır. Fakat açılmış bir boşanma davası devam ederken eşlerden birinin vefatı halinde ne olacaktır?

Türk Medeni Kanunu Madde 499 :”Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:

1. Miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,

2. Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,

3. Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.”

Eğer boşanma davası devam ederken eşlerden biri ölürse, ölen eşin mirasçıları davaya devam edebilir. Burada hakim mirasçıları davaya dahil edip davaya devam edip etmeyeceklerini sorarak davayı devam ettirme ya da sonlandırma kararı verecektir.
 

13.Boşanma Kararı Ne Zaman Kesinleşir?



Boşanma kararı, tüm istinaf ya da temyiz başvurularının tamamlanıp yerel mahkeme kararına karşı itiraz yollarının tüketilmesi ile kesinleşir.
 

14. Asgari ücretle maaş alan ne kadar nafaka verir?



4.000-TL maaş alan ya da 6.000-TLne kadar nafaka verir? Bu sorulara kesin yanıt vermek mümkün değildir. Zira nafaka maaşla doğrudan bağlantılı bir kurum değildir. Genel olarak mahkemeler maaşın %25-%50 arasında bir bedeli nafaka olarak ödetmektedir. Yani asgari ücretle maaş alan kişi 750-TL gibi bir bedeli nafaka olarak verebilecektir.

Yorumlar

Bir Yorum Yazın