İş, günlük hayatın ayrılmaz bir parçası olup toplumda yer aldığı rol gereği hukuki uyuşmazlıkları da beraberinde getirmektedir. İş kazaları da iş yaşamından kaynaklı olarak her geçen gün artmakta ve buna ilişkin alınacak tedbirler hayati önem kazanmaktadır. Nitekim iş kazasının meydana gelmesi sonrası hukuki, cezai ve idari sorumluluğun kimde olacağı konusunda yasal düzenlemelere duyulan ihtiyaç, her geçen gün geliştirilen ve istikrar kazandırılan yargı kararları ve uygulamaları ile giderilmektedir. Bizler de mevcut durum itibariyle sorumluluk konusuna ilişkin görüşlerimizi paylaşmayı vazife biliyoruz. Yine bu yazının bilimsel bir makaleden çok, öğretici kısa notlar barındırdığını ve konunun özünün bilgilendirme amacı güdülerek basit dille anlatılmaya çalışıldığını hatırlatmakta fayda bulunmaktadır.

 

 

İş Kazası Nedir?

 

ILO , WHO, EUROSTAT gibi uluslararası kuruluşlar, iş kazasını genel tabirle “iş faaliyetinin aksamasına neden olan, zarar meydana getiren, önceden planlanmayan olay” olarak tanımlamıştır.

 

Sosyal Sigortalar Kanunu madde 13’e göre iş kazası;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,

b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,

e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay”

 

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu madde 3/1-g’ye göre ise: “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay”olarak tanımlanmıştır.

 

Sorumluluk Türleri

 

Bir işyerinde yukarıda tanımı verilmiş ve iş kazası olarak adlandırılan bir olayın meydana gelmesi halinde hukuki, cezai ve idari anlamda sorumluluktan bahsedilecektir. Her bir sorumluluk türüne göre kişi ya da kişilerin sorumluluk kıstasları değişecek ve talep edilecek hak ve alacaklar da farklılık gösterecektir.

 

1. Hukuki Sorumluluk

 

Hukuki sorumluluk, hiç şüphesiz kaynağını temel olarak Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin düzenlemelerinden alacaktır. Bir işyerinde hukuki sorumluluk, meydana gelen iş kazasında kusuru olan kişiler nispetinde ortaya çıkar. Yargıtay’ın eski tarihli kararlarında iş kazalarından ya da meslek hastalıklarından doğan zararlarda işverenin “tehlike sorumluluğu”ndan bahsedilerek kusursuz sorumluluk ilkesi kabul edilmişti. Fakat içtihadi birlik ile gelinen son durum, kişinin kusuru oranında meydana gelen iş kazası ya da meslek hastalığından sorumlu olacağı, kusurun olmadığı yerde -istisnadi durumlar haricinde- sorumluluğun da olmayacağı yönündedir. Bu yüzden yapılan yargılamaların hemen hepsinde önce kusur araştırması yapılır ve buna göre yargılamanın ileri aşamalarına geçilir.

 

2. Cezai Sorumluluk

 

İş Sağılığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesine göre işverenin işyerinde çalışanlarının işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğü bizzat yapabileceği gibi bunu sorumluluğu dağıtarak başkalarına da yaptırabilir. Fakat her halde sorumluluk külli olarak değerlendirilecektir. Her halde işveren ya da yardımcıları ile sorumlu kişilerin, meydana gelen iş kazasından cezai anlamda da sorumlulukları bulunmaktadır.

 

Kişilerin ceza sorumluluğunu oluşturan en önemli esaslar, “kast” ve “taksir” olarak sıralanabilir. Meydana gelen iş kazasında sorumluluk gerektiren ihmal ya da davranışların varlığı halinde bu fiillerin kasten ya da taksir ile oluşması durumlarına göre ayrı ayrı suç tipleri oluşacaktır. Zira kast, fiilin sonuçları öngörülerek, kabullenilerek, bilinçli olarak istenilen sonucun meydana gelmesine yönelik davranışlar bütünüyken taksir, meydana gelen sonucun istenmediği, buna yönelik bilinçli bir davranışın olmadığı haller bütünü olarak tanımlanabilir. Pek tabi istenmeyen sonucun bilinçli bir şekilde öngörülüp öngörülememesi hallerinde de suç tipi “bilinçli taksir” ya da “bilinçsiz taksir” olarak değişebilecektir.

 

İş kazası sonucu zarar gören işçinin ölmesi durumunda, davranış yönelimine göre “Kasten öldürme”, “Taksirle Öldürme” ya da “Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama” suçları oluşabilecekken meydana gelen kazanın işçinin yaralanması ile sonuçlanması durumunda “Kasten Yaralama”, “Taksirle Yaralama” suç tipleri oluşabilecektir. Cezai sorumluluğunun sınırı, işyerinde önlem almakla görevli kişi ya da kişileri kazanın meydana gelmesinde kusurlarının bulunup bulunmadığı ve kendilerine yüklenen sorumlulukları tam olarak yerine getirselerdi kazanın meydana gelip gelmeyeceğine yöneliktir. Bu sınırın aşılması hallerinde aktif olarak kazanın meydana gelmesinde davranışı olan kişilerle birlikte ihmalkar davranarak kazanın meydana gelmesine pasif etki sunan kişiler birlikte sorumlu tutulacaktır.

 

3. İdari Sorumluluk

 

İdare kavramı, kamu gücü ile hareket eden devlet kurumlarını temsil eder. Fakat dış dünyada yarattığı etki bakımından faaliyetlerinin bir kısmını kamu gücü ile bireylerden üstün konumda yürütebilecekken bir kısmını da özel hukuk kapsamında özel hukuk kişileri ile eşit olarak yürütebilmektedir. İdare Hukuku’na dayalı bir idari işlemin yerine getirilmesinden kaynaklı bir zararın meydana gelmesi halinde burada hizmet kusuru aranır. İdarenin özel hukuk kapsamındaki faaliyetleri ile özel hukuk kişilerine zarar meydana getirmesi halinde ise Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümleri devreye girecek ve hukuki bakımdan idare sorumlu tutulacaktır. Aynı zamanda idarenin meydana gelen zarara yönelik herhangi bir işlemi olmamasına rağmen çalışanlarının üçüncü kişilere verdiği zararlardan da sorumluluğu bulunmaktadır. Eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, davada husumet, kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. (T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2013/4-4, Karar No: 2013/1035, Tarihi: 10/05/2012.)

 

Sorumlu Kişiler

 

1. İşveren

 

Çeşitli kanunlarda isimlendirmeleri farklı olmakla birlikte “işçi” ya da “çalışan” istihdam eden kişiler “işveren” olarak kabul edilir. İşverenin işçiye yönelik olarak “işçiyi gözetme borcu” bulunmaktadır. Buna göre işveren gerek Türk Borçlar Kanunu, gerek İş Kanunu, gerekse İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca çalışanlarının işle ilglili sağlık ve güvenliğine ilişkin önlemler almak, gerekli tedbirleri uygulamak, risk değerlendirmesi yaparak işi zararsız bitirme hedefinde bulunmak, bu yönde gerekli denetim ve organizasyonu sorunsuz uygulamak zorundadır. Aksi takdirde işverenin meydana gelen iş kazasındaki kusuru oranında tazminat ödeme yükümlülüğü ortaya çıkacaktır.

 

Burada belirtilmesi gereken bir husus da işveren sıfatına kimlerin dahil edilip kimlerin edilmeyeceğidir. Söz gelimi birden fazla işletmeye sahip olan bir şirketin yöneticisi her işletmedeki iş kazasından sorumlu olabilecek midir? Yargıtay’ın istikrar kazanan içtihatlarınca işveren, önlem alma ve denetleme yükümlülükleri gereği her işletmesindeki iş kazasından sorumludur. Üstelik işveren vekili de bu minvalde işveren sayılmakta ve o da sorumlu tutulmaktadır. İşin tamamının ya da bir kısmının başka bir şirkete ya da kişiye taşere edilmesi halinde de asıl işveren, alt işveren ile birlikte sorumlu olacaktır. Görüldüğü üzere her ne kadar işverene sorumluluk atfedilebilmesi için “kusur” ve “illiyet” bağından bahsetmek gerekse de bu ön şartların varlığı halinde “gözetim borcu” kapsamında ağır bir yükümlülük söz konusu olacaktır.

 

2. İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı, İşyeri Hekimleri vd. çalışanlar

 

Türk Borçlar Kanunu madde 116’ya göre: “Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.” denilmektedir.

 

Bilindiği üzere işverenlerin kendi bünyesinde iş sağlığı ve güvenliği uzmanı çalıştırma hakları olduğu gibi bu hizmeti dışarıdan OSGB bünyesinde alabilme imkanı da bulunmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği hizmetinin istihdam yoluyla ya da sözleşme ile ifası durumlarında iş sağlığı ve güvenliği hizmetini veren kişi ya da kişiler, TBK mad. 116 kapsamında “ifa yardımcısı” sayılacak ve meydana gelen zarara işverenle birlikte kusurları oranında katlanacaklardır.

 

İş sağlığı ve güvenliği hizmeti kapsamında iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sağlık personeli gibi “yardımcı kişiler” ayrı ayrı kusur incelemesine tabi tutulacaklardır. Tabi bu kişilerin sorumlulukları kendi faaliyet alanları ile kısıtlıdır. İşyerindeki güvenlik tedbirleri ya da meslek hastalığı konularında işverene gereken uyarılar ile ihtarın iletilmemesi ya da pasif konumda kalınarak kabul edilmesi sorumluluk doğurabilirken, meydana gelen kazanın, alınması gerekli güvenlik önlemleri ile bağlantısız olması, örneğin; işyeri dışında servis taşımacılığı sırasında vuk’u bulması halinde pek tabi sorumluluktan bahsedilemeyecektir.

 

3. Üçüncü Kişiler

 

Zarar doğuran olayın “iş kazası” olarak kabul edilmesi halinde ve işveren ile yardımcı kişilerin dışında üçüncü kişilerin de kusurları bulunabilir. Söz gelimi zararın meydana gelmesinde işverenin bir başka çalışanının kusurlu olduğu ve zararın doğmasına bu kişinin sebep olduğu durumlar olabilir. Bu durumda da işveren “adam çalıştıranın sorumluluğu” kapsamında kendi istihdam ettiği kişilerin eylemlerinden sorumlu olacaktır.

 

Başta da belirttiğimiz gibi, iş kazaları pek çok açıdan farklı kurum ve kişileri etkileyen özel bir zarar türüdür. Buna ilişkin değerlendirme ve tespitler, ayrı ayrı yapılmalı ve sonuçları da iş yaşamının tüm kesimlerine dikkatle anlatılmalıdır. Her somut olayın kendine has sorumluluk türleri ve sonuçları olacağı şüphesizdir. Burada konunun temel hatları ile anlatılmaya çalışıldığını ve anlatmaya fırsat bulamayarak eksik bıraktığımız alan kalabileceğini belirtmekle beraber; esas olanın insan yaşamı olduğunu, çalışma sırasında alınması gerekli en ufak bir önlemin bir insanın ve beraberindeki ailesinin hayatını değiştirebileceğini, medeni toplumların ancak bu gibi temel ilkelere sahip çıkarak hayatta kalabileceğini alçakgönüllülükle hatırlatmak istiyoruz.

Yorumlar

Bir Yorum Yazın